Aşık Daimi (1932 – 17 Nisan 1983)


       Aşık Daimi (1932 – 17 Nisan 1983)

   Aşık Daimi’nin İstanbul Unkapanı Salihpaşa’da dershanesi vardı. Burada kendisinin öğrencisi olma gururunu yaşadım. Aşık Daimi’nin ozanlığı yanında çok güçlü bir bağlama çalışı vardı. Mızrap atışları ve güçlü tavırları ile bağlama sanatçılığındaki hünerini de göstermekteydi. Nur içinde yatsın. CELÂL YILMAZ

                     ----------------------------------------------------------

     Aşık Dâimi'nin asıl adı İsmail Aydın'dır. İsmail Aydın, Erzincan'ın önceleri Tercan, sonra Çayırlı ilçesine bağlı Kara Hüseyin köyünde yetişmiştir. Ailesi Cumhuriyet'ten hemen sonra Kangal'ın Ali Bey Köyü'nden İstanbul'a göç etmiştir. İsmail Aydın, 1932 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Dört-beş yaşlarındayken ailesi önce Tercan'a, sonra Kangal'a, İkinci Dünya Savaşı sırasında ise tekrar Tercan'a göç eder. 15-16 yaşlarına kadar köyde büyüdü.

     İsmail Aydın, yedi çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğudur. Babası Musa Dede, Oniki İmamlar'dan, İmam Rıza soyundandır. Annesi Selvi Ana ile Musa Dede amca çocuklarıdır. İsmail Aydın'ın iki dedesi de saz ustasıdır. Yedi yaşına gelen İsmail, dedesi Dursun Dede'den ilk derslerini almaya başlar. Kısa sürede ustalaşır. Bir gece rüyasında Pir elinden bade (Bazı eserlerinde bade, bazı eserlerinde dolu içtiğini söylü­yor.) içirilerek kendisine bundan sonra adının "Aşık Dâimi" olduğu ve Alevi Yedi Ulu Ozan kervanına katıldığı söylenir.

     Müzik yaşamına 5-6 yaşlarında cura çalarak başladı. Dedesi üç kardeşti ve üçü de bağlama çalardı. Dedesinin etkisiyle curadan bağlamaya geçiş yaptı.(1940). Dedesinin devamlı halk şairleriyle beraber olması, torununun bu hava içinde yetişmesine, hem saz çalıp hem de şiir söylemesine neden olmuştur. Radyoevine ilk gidişini, araştırmacı arkadaşım Göktan Ay'a şu şekilde açıklamıştı;

      "-14 yaşındaydım. Muzaffer Şarısözen beni ilk radyoya çıkardığı zaman 12 telli sazla gitmiştim. İlk bandım canlı olmuştu ve bir deyiş okumuştum. Dostlarım beni dinliyorlar, toplantılarda söyletiyorlardı. Sonra "seni Muzaffer Şarısözen'e götürelim" dediler. Beni aldılar radyoevine gittik. Rahmetli Şarısözen kulis odasında beni azıcık dinledi. Sonra "yarın saat 4 te konservatuara gel " dedi. Orada daha uzun dinledi, Sonra "beni radyoya çağırdı.12 telli sazı oradaki büyüklerim ellerine aldılar. "bu ne biçim saz " dediler, bu kadar telle nasıl belirgin name olur" dediler. Ben çalıp söyleyince küçüklüğümden dolayı da hoşlarına gitti. İki gün sonra bizi Aşık Dursun Cevlani’ye davet etmişlerdi. Kızılcahamam'a gittik, herkes içiyor, tabii ben küçüğüm onları seyrediyorum. O sırada dediler ki "evvelki akşam Ankara radyosunda bir çocuk çaldı 14 yaşında biz hayret ettik, o yaşta nasıl öyle saz çalınır? " O zaman rahmetli Cevlani "işte o çocuk bu yanımdaki çocuk " dedi. O zaman benimle ilgilendiler. Çaldık söyledik, hatta birkaç gece bırakmadılar, orada kaldık. Şarısözen’inde üzerimde hayli emeği olmuştur."(Mızrap Dergisi-Sayı 25).

       Aşık Daimi’yi ilk kez 1964 yıllarında tanımıştım. O yıllarda kardeşimle Mavi Boncuklar adı ile sahnelerde deyişler çalıp söylememiz Aşık Daimi’nin beğenisini kazanmamıza neden olmuştu, O yıllarda Unkapanı Küçükmustafapaşa’daki yerinde öğrencisi olma zevkini de tatmıştım, Bağlama çalışında güçlü bir tekniğe sahip oluşu beni çok etkilemişti. Ayrıca çok zaman verdiğimiz konserlerde büyük ozan Aşık Daimi ile aynı sahneyi paylaşmak onurunu yaşadım.

      Son görüşmem vefatından bir hafta önce Aksaray'da bulunan müzik bürosunda olmuştu. Kendisine halk müziğinin son yıllardaki durumunu sorduğum zaman şu yanıtı almıştım.

  "Halk müziğimiz son yıllarda büyük bir gelişme göstermektedir. Türk Müziği konservatuarınında açılmış olması halk müziğinin daha bilimsel metotlara yönelmesine neden olmaktadır, olacaktır" demişti.

    Aşık Dâimi, "Bir seher vaktinde indim bağlara" adlı ilk yapıtını 1948 yılında yazıp besteledi. Dâimi bu yapıtında dünyaya geliş anını yaşamında dost­larının ve dost muhabbetinin önemini dertlerini ise sadece sazının ortak olduğunu, bu dünyadan göçtüğünde ise dallarının yaralanacağını anlatır. Sivas ve Erzincan yöresinde Dâimi ailesine Ali Babaoğulları denir.

    İsmail Aydın, "Aşık Dâimi" tapşırmasını aldıktan sonra Türkiye'yi köy köy, kent kent dolaşmaya başlar. Çağında yaşayan tüm ozanlarla zaman zaman bir araya gelir, soh­betlerde muhabbetlerde bulunur. Onlarla birlikte halk konser­leri düzenler. Kendisinden yaşça büyük olan çok sevdiği bu ozanlar tarafından da sevilir ve sayılır. Aşık Veysel, Aşık Ali İzzet, Aşık Dursun Cevlani, Aşık Davut Suları bu ozanlar­dan bir kaçıdır.

      Aşık Beyhani, Aşık Mahzuni, Ekberi ise kendisinden yaşça küçük olan sevdiği ozanlardır. Aşık Dâimi'yi iki dedesinden sonra etkileyen iki önemli ad daha vardır.

      Birincisi Eyüp Dede İsyani'dir. Aşık Dâimi, Eyüp Dede için, Eyüp Dede'de Dâimi için birer şiir yazmışlardır.

      Dâimi'yi etkileyen ikinci ad ise kendisinden yaşça büyük olan çok sevdiği Potik Dede'dir. Dâimi, Potik Dede için de bir şiir yazmıştır. Aşık Dâimi, 1951 yılında Aşık olup şiirler yazdığı Gülsüm Hanım'la evlenmiştir.

      İstanbul'un alınışının 500. yılında 1953 Behçet Kemal Çağlar ile İstanbul radyosunda ilk radyo programını yapar. Dâimi o sırada yirmi yaşındadır. Vatani görevini 1960 yılında İsparta'da tamamlar. Askere gitmeden önce bir trafik kazasın­dan sonra babasını kaybeder. Dâimi, çocuklarının eğitimine çok önem verdiği için asker dönüşü Erzincan'a yerleşir. Çünkü ikamet ettiği köyde okul yoktur. Erzincan'da iki yıl kaldıktan sonra çok sevdiği ve doğduğu il olan İstanbul'a göç eder. Uzun yıllar İstanbul radyosunda sözleşmeli sanatçı olarak görev yapar. Ayrıca bir bağlama öğretim evi açarak çok sayıda öğrenci yetiştirir.

      Aşık Dâimi, köyde yaşadığı dönemde genellikle dini (tasavvufi) yapıtlar üretmiştir. Kentte yaşamaya başladıktan sonra toplumsal olaylardan etkilenip, deyişlerin yanısıra toplumsal içerikli yapıtlar da yazmaya başlar. Artık duyarlı dizeleriyle halkın duyan kulağı, gören gözü, konuşan dili olur. Şiirlerinde Kore Savaşı'ndan Kıbrıs çıkartmasına halkı dolandıran kişilerden Doğu illerinin geri kalmışlığına, Meclisteki milletvekili kavgalarından, mezhep çatışmalarına, yurt ve millet sevgisine, yurt dışında yaşayan vatan­daşlarımızın dertlerine, sorunlarına değinmiş gençlerimize ve insanlarımıza öğüt veren bir halk ozanı olarak bir çok konuyu işlemiştir.

     Dâimi, sanatçı arkadaşlarıyla yurt içinde ve yurt dışında turnelere çıkmış, çok sayıda konserler vermiştir. Yurt dışında yaşayan gurbetçilerimizin bulunduğu ülkeleri dolaşarak sazıyla sözüyle onların vatan özlemlerini gidermeye çalışmıştır.

      Hacı Bektaş Veli'yi anma törenlerinin başladığı 1964'lü yıl­lardan Hakk'a yürüyüşüne kadar (1983) her yıl törenlere katılmış, sazıyla sözüyle Pir kabul ettiği Hacı Bektaş Veli'ye ve onun felsefesine hizmet etmiştir. Aşık Dâimi'ye göre Hacı Bektaş Veli ve Mustafa Kemal Atatürk toplumun önderi ulu kişileridir. Bu iki ulu kişiye ait duygularını ise "Biri Hacı Bektaş biri Atatürk" adlı yapıtında anlatmıştır. Dâimi, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyet'e gönülden bağlı, Atatürk'ü kendine önder kabul etmiş bir ozandır.

       Aşık Dâimi, bir Perşembe akşamı akrabalarının evinde saz çalarken, ecele yakalanmış eşi ve akrabaları tarafından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürülmüş, üç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra, Pazar'ı Pazartesi'ye bağlayan (17 Nisan 1983) gece Hakk'a yürümüştür.

         Dâimi'nin kabri, İstanbul'da Karacaahmet Türbesi'nin yanındadır.

     Aşık Dâimi, 51 yıllık yaşamı boyunca bine yakın eser yazmış, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde gördüğü baskı sonu­cu yapıtlarının bir bölümünü eşinin ağlayıp yalvarmalarına aldırmadan yakmıştır.

    Dâimi, yapıtlarını radyo programları yanı sıra plak, kaset ve konserlerle halka duyurmuştur. Kendi yapıtlarının yanı sıra, kendinden önce yaşamış ozanların yapıtlarını da besteleyerek halka sunmuştur. Dâimi, gönülden bağlı olduğu halkı tarafından da çok sevilmiş, kendisine "Yirminci Yüzyılın Pir Sultanı", "Dâimi Baba" gibi adlar yakıştırılmıştır. Halk arasında ise "İsmail Aydın", "İsmail Dâimi" ve "Aşık Dâimi" adıyla tanınır.

        Kendisinde yaşça büyük dostları bile 0’na "Daimi Baba " diye hitap ederlerdi, O bunu hiç yadırgamazdı, Sevecen ve iltifatkar davranırdı. Yanıp yakıldığı dertleriyle dostlarını kederlendirmek istemediğinden, en üzüntülü gününde bile yüzü güler, sohbetlerinde nükteyi eksik etmezdi. Okumayı ve araştırmayı sever, cehalete çatardı. Her biri vasiyet niteliğindeki deyişlerinde insana itibar edilmesini öğütlerdi.

            Kâinatın aynasıyım

            Madem ki ben bir insanım.

            Hakkın varlık deryasıyım,

            Mademki ben bir insanım.

 

                      Bunca temenni dilekler,

                      Vız gelir çark-ı felekler.

                      Bana eğilsin melekler,

                      Mademki ben bir insanım.

 

            Tevrat'ı yazabilirim,

             İncil’i dizebilirim,

             Kuran'ı sezebilirim,

             Mademki ben bir insanım.

 

                     Daimi’yim harap benim,

                      Ayaklarda turap benim,

                       Aşıklara şarap benim,

                       Mademki ben bir insanım.

 

            Halkın birlik içinde yaşamasını, cehalete karşı çıkılmasını öğütleyen şiirlerinden birinde de şöyle diyor.

            Eğer dostlar bir olmazsak,

            Sürüm sürüm sürünürüz.

            Özü gerçek er olmazsak,

            Sürüm sürüm sürünürüz.

 

            Hakka gönül vermedikçe,

            Atatürk’e ermedikçe.

            Çakalları sürmedikçe,

            Sürüm sürüm sürünürüz.

 

            Aşık isen adalete,

            Sakın kanma cehalete.

            Din girerse siyasete,

            Sürüm sürüm sürünürüz.

 

            Daimi'yim merttir özüm,

            Mert olana yoktur sözüm.

            Uyudukça behey gözüm,

            Sürüm sürüm sürünürüz.

 

Başka bir eserinde de şöyle sesleniyor.

            Ne ağlarsın benim zülfü siyahım,

            Bu da gelir buda geçer ağlama.

            Göklere erişti figanım ahım,

            Buda gelir buda geçer ağlama.

 

                        Bir gülün çevresi dikendir hardır,

                        Bülbül har elinden ah ile zardır.

                        Ne oIsa da kışın sonu bahardır.

                        Buda gelir buda geçer ağlama.

 

            Daimi'yem her can ermez bu sırra,

            Gerçek aşık olan yeter onura.

            Yusuf sabır ile vardı Mısır'a

            Buda gelir buda geçer ağlama.

 

   Aslında İsmail Daimi'yi güneşin altındaki meyve misali olgunlaştıran Erzincan'ın Tercan dolaylarında yaşayan ozanlık geleneği ve kök­lü halk şiiri kültürüdür. Bu yöremizden bir­çok söz eri yetişmiştir. Bu kuşağın son tem­silcilerinden biri de Âşık Daimi'dir.

   Aşık Daimi şiirlerinde Şah Hatayi, Teslim Abdal, Seyrarıi, Kaygusuz Abdal, Yunus gibi tasavvuf şairlerimizin etkisi sezilir.

    Aşık Dâimi, 1951 yılında evlendiği ve ölünceye dek aynı yastığa baş koyduğu Gülsüm Aydın'dan yedi evlat sahibi olmuştur. 

Yararlandığım Kaynaklar :

  1. Değerli hocam Aşık Daimi’yi kendi duygu, düşünc e ve notlarım.
  2. Ozanımızın çok değerli kızı Yadigar Aydın Orhan’ın babası için hazırlamış olduğu “Aşık Daimi – Hayatı ve eserleri “ adlı kitabından yararlandım. Bu kitap için kendisine çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimi gönderiyorum.
  3. Halk bilimcisi Mazlum Nusret Kılıçkıran’ın notları.

 

 


Facebookta paylaş